Babaeski’de bir benzin istasyonunda
kaburgamı elliyorum.
Cüzdanımda tesellilerden uzak, vesikalık bir puşt
Kafamda elimi sürmeden bozduğum bipolar.
İçimde yavan ekmek yiyen bir adam bağırıyor,
“Sende ne namus kaldı ne ar.”
Kaburgamı bir kartona seriyorum
Dişlerime diş değmiyor epeydir.
Ellerim tam burada beni elliyor
krizlerimi, belirtilerimi
belleğimi yokluyor.
Zihnimde usulca eziyorum
babama ettiğim tüm küfürleri.
İçeriye giriyor Ahmet.
-Ahmet sence ben korkuyor muyum?
Dizlerimi karnıma çekip
Annesizliğime yoruluyorum birden.
Cesaretimi esir alıyor şimdi ayak bileklerim,
fırlıyorum yerimden.
Bilmiyorum.
Biliyorum,
Dün gece delirdim ben.
Eski otoban köprüsüne koşuyorum hemen.
Eski otoban köprüsüne koşuyorum ama nasıl böyle,
Ayın mahremine karışıyorum.
Anksiyete krizlerine tutsak bir iklim düşürüyor üzerime,
Allahı anıyorum.
Tam burada annem üflüyor yüzüme
Dünyanın en güzel silüetine teslim oluyorum.
Derken ağır bir gürültü sıçrıyor kulaklarıma.
Setin arkasında koca bir tren,
rayların her yerini elliyor.
Vasiyeti deliriyor annemin
Vagonlar itiş kakış dalıyor karanlıklara,
Irzına girer gibi gecenin.
Elimde biraz kibrit
Biraz benzin
Çok üşüyorum ve
-Loreal Paris’in sunduğu şiir devam etmeyecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder